Yakın zamanda tanıdığım iki evli çiftin çelişkileri üzerine düşünceler
Yaşamım boyunca tanıdığım iki evli çiftten biri, birbirlerine karşı duydukları derin aşk ve bağlılıklarıyla herkesin örnek aldığı bir ilişkiye sahip görünüyordu. Ancak zamanla, o ilişkilerin ardında derin bir aldatma gerçeği bulunduğunu öğrenmek beni derinden sarstı. Birincisi uzun yıllar önce öğrendiğim bir durumken, ikincisi ise son dönemlerde duyduğum ve beni en çok şaşırtan bir haberdi. Belki de önüme çıkan en sağlam koca profili olan adamın, yıllardır sevdiği karısını aldatmaya başladığını öğrenince, adeta son kalem de yıkılmış gibi hissettim.
Son yıllarda erkeklerin cinsel ilişkilere ulaşma biçimlerinin bu kadar kolay hale gelmesi, sadakat kavramını neredeyse insan hayatından tamamen çıkarmaya zorluyor. Ancak bu durum sadece görünürde böyle. Kadınların bu durumu kabullenip, erkeklerine “Ne yaparsan yap, ben burada bekliyorum” demesine aldanmayın. Çünkü biz, ‘yakamadığınız cadıların torunlarıyız’ ve bu cinsel açgözlülüğe karşı çıkmaya her zaman hazırız!
Erkekler, kadınları mantıksız ve duygusal olarak etiketleme eğilimindeler. Peki, bu durumda kadınlar neden bu kadar haksızlıkla karşılaşır? Sıklıkla menfaatlerine uygun bir algı yaratarak, duygusal tutumları eleştirilen erkekler, kendileri sporun heyecanında gözyaşı dökmüşken, kadınlar adaletsizlik konusundaki haklı tepkilerini ‘histeri’ olarak nitelendiriyorlar. Aynı şekilde, erkeklerin sadakat talepleri karşısında, kadınlar tek eşlilik talep edince ‘takıntılı’ damgası yiyebiliyorlar. Erkeğin flörtöz davranışları doğal karşılanırken, kadının güvensizliği ‘dramatik’ olarak görülüyor. Bu çifte standart, erkeklerin duygusal sağlamlıkları ile güçlerini daha da menfaatlerine kullanmalarına olanak tanıyor.
Erkek mantığı açısından bakarsak, gücü elinde tutan bir kadın “erkek düşmanı,” duygusal bir kadın “dengesiz,” mantıklı bir kadın “soğuk,” sessiz bir kadın “aptal,” konuşan bir kadın ise “deli” olarak damgalanıyor. Bu cinsiyetçi anlayış, kadınlara bir haksızlık ve erkekler tarafından uygulanan bir ayrımcılık sistematiği olarak karşımıza çıkıyor. Kadınlardan ölümüne bağlılık bekleyen erkekler, şu an iki yüzlülükle ihanetlerini meşrulaştırma yoluna gidiyorlar.
Oysa her iki cins içinde sadakat, bir erdem ya da doğuştan gelen bir hak değil, karşılıklı olarak kazanılması gereken bir saygıdır. Kadınlar, sadakati bir fedakarlık olarak değil, bir seçim olarak görüyor. Kadınların bu bağlamda sadakati, tek taraflı bir kölelik değil, karşılıklı bir sözleşmedir. Ama ne yazık ki, erkekler hâlâ kadınların sadakatini doğal olarak kabul ediyorlar. Ancak unuttukları bir gerçek var: Ateş, kadını yok etmemiş, aksine daha da güçlendirmiştir.
Sonuçta biz, ateşle imtihan edilmiş kadınlar olarak, yanmakla tükenmedik; tersine közümüzden yeniden doğduk. Bugün, sadakati bir “boyun eğme” değil, bir “seçim” olarak gören bu özgür ruhlar, sizin ikiyüzlü ahlakınıza kanmayacak. Çünkü biz, yakamadığınız cadıların torunlarıyız; külleriyle her defasında daha güçlü doğanlarız.