“`html
Reklam Yasadının Sonuçları ve Cezai Yaptırımlar
Geçtiğimiz dönemlerde tıpta uygulanan reklam yasağının, sosyal medya çağında nasıl bir bilgi adaletsizliği yarattığı üzerine bir tartışma gerçekleştirmiştik. Bu yazımızda, tıbbi bilgilerin susturulması ve aynı zamanda güzellik merkezlerinin yanıltıcı içeriklerle öne çıkması durumunu ele almıştık. Bu bağlamda, hastaların güvenilir bilgiye ulaşmasının zorlaştığı bir ortamda, reklam yasağı ve cezai yaptırımların nasıl bir dengesizlik yarattığını mercek altına alacağız. Çünkü yasaklar kadar, bu yasakların uygulanma biçimi de oldukça önemli bir konudur.
Günümüzde bir hekim veya ruhsatlı bir klinik, yalnızca yaptığı işlemleri açıklamaya çalıştığında bile “reklam yasağı” nedeniyle ciddi yaptırımlarla karşılaşabiliyor. Sosyal medya platformlarında yapılan küçük bir paylaşım —örneğin işlem bilgisi, hasta yorumu ya da öncesi-sonrası görseli— reklam olarak değerlendirilebiliyor. Bu durumda, hekimler uyarı, para cezası veya ruhsatlarının askıya alınması gibi sonuçlarla karşılaşabiliyorlar. Aynı anda, tıbbi yetkinliği olmayan kişi ve kurumlar denetimden muaf şekilde sosyal medyada işlem tanıtımı yapabilme özgürlüğüne sahip. Bu durum, etik kurallara uygun çalışanları daha fazla zor durumda bırakmakta ve işini doğru yapanları cezalandırmaktadır.
Cezaların orantısızlığı, bu konudaki en dikkat çekici sorunlardan biridir. Bilinçli olarak yanıltıcı reklam yapanlar ile yalnızca bilgilendirme amacı taşıyanlar arasında bir ayrım yapılmamaktadır. Bu durum, hekimlerin konuşma cesaretini kırmakta ve bilgi verenin değil, en sessiz kalanların korunmasına yol açmaktadır. Özellikle sosyal medya hesapları üzerinden yönetimi dışarıdan yapılan klinikler, ajans kaynaklı bir paylaşım yüzünden bile yaptırım görebilmektedir. Dolayısıyla, iyi niyetle yapılan küçük bir hata bile büyük cezalara dönüşebilmektedir.
Bir diğer çelişki ise denetimlerin genellikle kayıtlı kliniklerle sınırlı kalmasıdır. Resmi olarak çalışan ve ruhsatlı merkezler denetlenirken, kayıt dışı ve ruhsatsız olan yerler kolaylıkla gözden kaçabilmektedir. Bu durum, aslında etik davranış gösterenlerin daha fazla denetlenmesine yol açarken, kuralsız olanların sistemin dışında kalmasına sebep olmaktadır. Gerçekten de, adalet yalnızca görünene uygulandığında eksik kalmaktadır.
Bu noktada, yapılması gereken şey oldukça nettir: Cezaların amacı baskı kurmak değil, düzen sağlamaktır. Reklam yasağı ile birlikte, açık bir bilgilendirme rehberi hazırlanmalıdır. Bu rehber, hangi paylaşımın ne zaman reklam sayılacağı ve ne zaman hasta eğitimi olarak değerlendirileceğini açık ve anlaşılır bir biçimde tanımlamalıdır. Bilgiye ulaşmak, bir ayrıcalık değil, bir hak olmalıdır; bu hakkı da en doğru bir şekilde sunabilecek olanlar elbette işin uzmanlarıdır.
Aksi durumda, hem sağlık iletişimi zarar görecek hem de hastaların güven duyduğu kaynaklar susturulacaktır. Gerçek bilgi sustuğunda, bu boşluğu dolduracak başka kaynaklar ortaya çıkacak ve çoğu zaman bu kaynaklar doğru bilgi olmayacaktır. Dolayısıyla, sağlık sektöründe daha fazla adalet ve şeffaflık sağlamak büyük bir gereklilik haline gelmiştir.
“`