Her neslin, kendine özgü alışkanlıkları, değerleri ve dünya algısı bulunmaktadır. Ancak günümüz dünyasında yaşanan hızlı değişim, özellikle teknoloji alanında, önemli bir uçurum yaratmaktadır. Teknoloji‘nin hızlı gelişimi, eski kuşak ile dijital nesil arasındaki farkın belirginleşmesine sebep olmuştur. Bu uçurum, bir tarafta teknolojiyi doğuştan öğrenen ve her şeyi birkaç tıklama ile halledebilen gençler, diğer tarafta ise alışkanlıklarını değiştirmekte zorlanan ve bazen teknoloji ile mesafeli duran bir nesil şeklinde kendini göstermektedir.
Günümüz gençleri için teknoloji, günlük yaşamlarının vazgeçilmez bir parçasıdır. Onlar, bir şeyin gerçek olabilmesi için internette var olmasının yeterli olduğu fikrindedirler. Bilgi edinmek için ansiklopedilere ya da kitaplara ihtiyaç duymadan, sorularına saniyeler içinde internet üzerinden yanıt bulabilmektedirler. Ayrıca, haberleri geleneksel medya kanallarından değil sosyal medya platformlarından takip etmeyi tercih ediyorlar. Alışveriş yaparken de fiziksel mağazaları gezmek yerine, online platformlar üzerinden birkaç tıklamayla sipariş vermeyi seçiyorlar. Eski nesil için ise bu hızlı değişim bazen kafa karıştırıcı, bazen de endişe verici bir durum oluşturmaktadır.
Büyüklerimizin sıkça kullandıkları “Bizim zamanımızda…” şeklindeki cümleler artık alışıldık bir hal almıştır. Onlar için insan ilişkileri yüz yüze olmalı, bir şeyler öğrenmek için kitap açılmalı ve çalışmak için ofiste bulunmak zorunlu gibi görünmektedir. Ancak dijital nesil, uzaktan çalışma, online eğitim ve sanal dostlukların da geçerli ve real bir yaşam biçimi olduğunu savunmaktadır. Her iki tarafın kendi bakış açılarında haklı oldukları bir gerçektir.
Aile içindeki etkileşimler de bu nesil farkından etkilenmektedir. Anne ve babalar, çocuklarının saatlerce ekran başında vakit geçirmesinden endişeler taşırken, gençler ise büyüklerinin teknolojiye uzak kalmasının anlamını çözmekte zorlanmaktadır. Gençler için internet, özgürlüğün ve sınırsız bilginin kapısını açarken, eski nesil için bu durum, tehlikelerle dolu bir bilinmezlik olarak algılanabilmektedir. Bu bağlamda sıkça karşılaşılan soru, “Eskiden teknoloji olmadan nasıl yaşıyordunuz?” şeklindedir ve genellikle yanıt: “Gayet güzel yaşıyorduk!” biçiminde olmaktadır.
Asıl mesele, burada kimin haklı ya da haksız olduğu değil, bu iki dünya arasında bir denge kurabilmektir. Teknoloji, hayatı kolaylaştıran bir araçtır; ancak yaşamın her yönü onun etrafında şekillendirilmemelidir. Eski kuşak, teknolojiye tamamen direnmek yerine onun sunduğu fırsatları değerlendirirken, gençlerin de büyüklerinin tecrübelerinden faydalanmayı ve hayatın sadece ekrandan ibaret olmadığını anlamaları önemlidir.
Gelecekte bu uçurumun daha da derinleşip derinleşmeyeceği veya kapanıp kapanmayacağı, zamanla belli olacaktır. Ancak kesin olan bir şey vardır: Teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin, insan olmanın temel değerleri zamanla değişmeyecektir. Empati, iletişim, saygı ve anlayış gibi kavramlar, farklı nesiller arasında güçlü bir köprü oluşturarak, insanları bir araya getirmeye devam edecektir.