Türkiye’nin önemli sulak alanlarından biri olan Gediz Deltası, günümüzde kuraklık ve kirlilik nedeniyle ciddi tehditler altındadır. Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Halil Şen, bölgede meydana gelen tatlı su sıkıntısını ön plana çıkararak, bu durumun deniz suyunun iç kesimlere ilerlemesiyle ekosistem üzerinde derin etkiler yarattığını ifade etmektedir. Gediz Deltası, hem biyolojik çeşitliliği hem de sulak alan yönetimi açısından büyük bir öneme sahiptir.
Kuraklık ve kirlilik ekosistemi tehdit ediyor
Kütahya’daki Murat Dağı’ndan doğarak Uşak, Manisa ve İzmir üzerinden geçen Gediz Nehri, toplamda 401 kilometrelik bir mesafe kat ederek İzmir Körfezi’ne ulaşmaktadır. Gediz Deltası, bu nehrin körfeze ulaştığı noktada, yaklaşık 400 kilometrekarelik bir sulak alan oluşturmaktadır. Türkiye’de Ramsar Sözleşmesi kapsamında koruma altında olan 14 sulak alandan biri olarak Gediz Deltası, flamingolar gibi birçok kuş türüne ve çeşitli canlılara ev sahipliği yapmaktadır. Ancak, bölgedeki su seviyesinin azalması ve kirlilik artışı, ekosistemin dengelerini bozmaktadır.
“En büyük tehdit kuraklık”
Prof. Dr. Halil Şen, iklim değişikliği ile birlikte bölgedeki sıcaklıkların yükseldiğini, rüzgârların şiddetinin arttığını ve yağışların miktarının azaldığını vurgulamaktadır. Kuraklık, doğrudan deltada tatlı su kaynağının azalması ile kendini göstermektedir. Şen, özellikle seddelerin bozulmasının deniz suyunun iç kesimlere girmesine ve mikroiklim değişikliklerine yol açtığını belirtmektedir. Bu sorunların giderilmesi için seddelerin güçlendirilmesi ve tatlı su girişinin artırılması gerekliliğine dikkat çekilmektedir. Ayrıca, Mahalli Sulak Alan Komisyonu gündemdeki bu sorunlar konusunda aktif çalışmalar yürütmektedir ve alınan kararların hayata geçirilmesi gerektiği ifade edilmektedir.
Kirlilik su döngüsünü bozuyor
Gediz Nehri boyunca yaşanan kirlilik, deltaya kadar ulaşmakta ve bu durum kritik sonuçlar doğurmaktadır. Şen, nehrin kaynağından başlayarak denizle buluştuğu noktaya kadar birçok dış etkenin kirliliğe sebep olduğunu belirtmektedir. Özellikle sanayi bölgelerinin etkisiyle ağır metaller ve diğer kirleticiler, suyun kalitesini azaltmaktadır. Bu kirleticilerin birikmesi, nihayetinde deltadaki su kalitesinin düşmesine sebep olmaktadır. Kuraklık ve kirliliğin birleşimi, bölgede yaşayan kuş türlerinin üreme ve barınma alanlarını olumsuz etkilemekte ve birçok türün göç etmesine neden olmaktadır.
“Sulak alanlar korunmalı”
Dünyadaki canlı türlerinin yaklaşık yüzde 40’ının sulak alanlarda yaşadığına dikkat çeken Şen, bu ekosistemlerin korunmasının önemini vurgulamaktadır. Ancak bu korumanın sadece bölgeye müdahale edilmemesi anlamına gelmediğini ifade eden Şen, “Dünyadaki benzer alanlarda sürdürülebilir kullanım yöntemleri görülmektedir. Balıkçılık, tuz üretimi ve rekreasyon alanları gibi kontrollü müdahaleler ile bu alanların yaşam süreleri uzatılabilir. Aksi takdirde, sulak alanlar zamanla yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalacaktır” şeklinde bir uyarıda bulunmaktadır.
Bu bağlamda, Gediz Deltası’nın korunması için yerel yönetimden ulusal politikalar geliştirilmesine kadar geniş bir planlamaya ihtiyaç bulunmaktadır. Anlayış ve iş birliği ile bu değerli sulak alanın geleceği korunabilir.
Kaynak: AA