Geçmişte, futbol gibi sporlara ilgi duyan kız çocukları için “Aman eteğini kirletme!” gibi cümleler kurmak yaygındı. Mahalle aralarında yapılan maçlarda, erkeklerin oyununa katılmak, ne yazık ki bir ayrıcalık olarak görülmezdi. Genellikle karşılaşılan ifadeler, “Kızlar anlamaz”, “Kızlar yavaş oynar” ya da “Gol yemeyelim” gibi önyargılardan oluşmaktaydı. Bu düşünceler altında büyüyen birçok kız çocuğu, topa ilk kez vurduğunda dışlanma korkusunu da yanında taşımak zorunda kalıyordu. Ancak günümüzde bu durum değişiyor.
Bugün Türkiye’de kadın sporcular sadece tribünlerde değil, sahada da etkili bir şekilde yer alıyor. Sadece yer almakla kalmıyor, mücadele ediyor ve başarıya ulaşıyorlar. Mahallelerden çıkarak lisanslı sporculuk seviyesine ulaşan ve yerel liglerden milli takıma kadar yükselebilen binlerce kadın var. Kadın futbolu, basketbolu ve voleybolunun sessiz kahramanları, her geçen gün daha fazla görünür hale gelirken, ülkedeki kadın sporları kültürü de gelişiyor.
Ancak bu kadınların önünde hâlâ büyük engeller yer almakta. Kadın sporları, medyada yeterince yer bulamıyor. Erkek futbol ekipleri birkaç kötü sonuç aldığında, bu durum manşetlere yansırken; kadın takımları şampiyon olsa bile genellikle sadece dip köşe haberlerde yer alıyor. Sponsorluklar dengesiz, spor tesisleri yetersiz, ve hakem kararları bazen taraflı olabiliyor. Küçük şehirlerde kadın sporcular olmak, çoğu zaman toplumsal baskılarla mücadele etmeyi de gerektiriyor.
Yine de kadın sporcular vazgeçmiyor. Sahada olmak, yalnızca bir spor seçimi değil, aynı zamanda bir duruş meselesi. Kadınlar için spor, çoğu zaman sadece fiziksel güç ile ilgili olmaktan öte; kendilerini ifade etmenin, varlıklarını kanıtlamanın ve seslerini yükseltmenin bir yolu haline geliyor. Topa vurduklarında, yalnızca gol atmakla kalmıyorlar; toplumsal cinsiyet rollerine, önyargılara ve sessizliğe karşı meydan okuyarak duruşlarını ortaya koyuyorlar.
Asıl güzellik de burada başlıyor. Kadınların sahada daha fazla yer alması, bir ülkenin gelişmişlik düzeyiyle, kültürel özgürlük anlayışıyla ve eşitlik ilkesiyle doğrudan bağlantılıdır. Bir kadının özgürce spor yapabildiği bir topluluk, yalnızca daha sağlıklı değil, aynı zamanda daha adil ve daha güçlü bir toplum demektir.
Artık mahalle maçlarında top koşturan kız çocuklarına garip gözle bakılmamalı. Onlar, yalnızca oyun oynamıyor; yıllardır ihmal edilen bir alanı sahipleniyor ve kendi alanlarını oluşturarak böylesi bir miras inşa ediyorlar. Belki de en çok onların attığı goller, bu ülkenin geleceğinde kalıcı bir etki bırakacak. Çünkü sahada yer varsa, kadın da oradadır ve bunu sonuna kadar hak ediyor.