Japonya hükümeti, Kyodo News‘e göre, düşük seviyeli radyoaktiviteye sahip toprağın kamu projelerinde kullanımını teşvik etmek amacıyla bu toprağı başbakanlık ofisi ve diğer hükümet binalarının zeminlerinde kullanmayı planlıyor. Bu adım, halkın bu tür toprakların güvenli bir şekilde kullanılabileceği konusundaki farkındalığını artırmayı hedefliyor.
AA’nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.
🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı
Bu karar, 11 Mart 2011‘de Japonya’nın kuzeydoğusunda meydana gelen büyük deprem ve tsunaminin ardından toplanan toprakların, devlet daireleri ve diğer kamu alanlarında farklı amaçlarla kullanılmasını sağlamaya yönelik bir adım olarak değerlendiriliyor. Bu çerçevede, Kabine Baş Sekreteri Hayaşi Yoşimasa, Kabine toplantısında yaptığı açıklamada, bu toprağın güvenliği ve yararları hakkında kamuoyunda daha kapsamlı bir bilgilendirme yapılması gerektiğini vurguladı.
Bununla birlikte, Tokyo ve çevresindeki bazı kentlerde düşük seviyeli radyoaktif toprakların kullanılması yönündeki girişimler, yerel muhalefet tarafından gösterilen tepkiler nedeniyle durdurulmuştu. Bu durum, hükümetin bu topraklarla ilgili planlarının karşılaştığı zorlukları gözler önüne seriyor.
Ayrıca, Japon yasalarına göre, kilogram başına 8 bin bekerelden fazla radyoaktif sezyum içeren toprakların kamu projelerinde kullanılmasının yasak olduğu da unutulmamalıdır. Bu yasal kısıtlama, halk sağlığını koruma amacı güderek, radyoaktif madde içeren toprakların potansiyel zararlarını önleyici bir önlem olarak önemli bir rol üstleniyor. Ancak, hükümetin bu yeni planı, bu yasaların nasıl uygulanacağı ve halkın sağlığını nasıl etkileyeceği konusunda kaygıları beraberinde getiriyor.
Sonuç olarak, Japonya hükümetinin düşük seviyeli radyoaktif toprağın kamu projelerinde kullanımını teşvik etme girişimi, toplumda tartışmalara yol açmakta ve bu konuda daha fazla bilgiye duyulan ihtiyacı artırmaktadır. Hükümetin bu konudaki adımları, kullanıcı güvenliği ve çevresel koruma ile halkın bilgilendirilmesi arasında bir denge kurmayı zorunlu kılmaktadır.