Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu’nda yapılan bir açıklamada AKP Düzce Milletvekili Ayşe Keşir, doğurganlık hızındaki düşüşün ülkenin nüfus yapısını etkilediğini belirtti. Keşir, 40 yaş üzeri kadınlarla yapılan bir ankete dayanaraktan, kadınların %60’ının daha fazla çocuk sahibi olmayı istediğini ifade etti. Ancak, bu isteğin gerçekleşmesi için gerekli imkanların sağlanması gerektiğini vurguladı. Milletvekili, AKP’nin çocuk yapma politikalarının bu veriler üzerine kurulu olduğunu, maddi destek sunarak aileleri teşvik etmeyi amaçladıklarını belirtti.
Keşir’in açıklamalarında dikkat çeken husus, maddi imkanları olmayanlar için sunulacak desteklerin, ikinci çocuktan itibaren başladığıdır. Bu durum, partinin nüfus politikalarının daha ziyade finansal yardımlar üzerine yoğunlaştığını göstermektedir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından 18 Nisan 2025’te yayımlanan “İstatistiklerle Çocuk, 2024” çalışması, çocuk nüfus oranının Türkiye genelinde %25.5 olduğunu göstermektedir. Bu oran, 2000 yılında %32 seviyelerindeydi ve bu düşüş, doğurganlık hızındaki azalma ile ilişkilidir.
TÜİK verilerine göre, 2001 yılında 2,38 olan toplam doğurganlık hızı, 2023 itibarıyla 1,51’e gerilemiştir. Bu durum, nüfusun yenilenme hızı olan 2.10’un altında kaldığı anlamına geliyor. Türkiye genelinde doğurganlık oranı düşerken, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde bu oranın daha yüksek olduğu kaydedilmiştir. Şanlıurfa, %3.27 ile en yüksek doğurganlık oranına sahip il olarak öne çıkmaktadır.
TÜİK çalışmasında ayrıca günlük et, tavuk veya balık tüketim alışkanlıklarına dair çarpıcı veriler yer almaktadır. Günde en az bir kez bu gıdalardan birini tüketenlerin oranı %69.8 olarak belirtilirken, maddi imkanı olmayanların bu durumu %23.1, diğer nedenlerden dolayı yiyemeyenlerin oranı ise %7.2 olarak kaydedilmiştir. Her gün bu gıdaları tüketenlerin oranının bu kadar yüksek görünmesi, toplumun sosyoekonomik durumunu sorgulatmaktadır.
Bir diğer ilginç veri ise, öğrenci velilerinin paralı okul etkinliklerine katılabilme oranlarıdır. Bu oran %55 olarak belirtilirken, imkanı olmayan veya başka nedenlerden dolayı katılamayanların oranı %45 olarak kaydedilmektedir. Bu veri, toplumda iki aileden birinin maddi imkansızlıklar nedeniyle etkinliklere katılma olanağının bulunmadığını gözler önüne seriyor.
Gelir dağılımı üzerine yapılan incelemelerde, 2013 yılında en yüksek gelire sahip kesimin oranı %45.9 iken, bu oranın 2023 itibarıyla %49.8’e yükseldiği ortaya çıkmıştır. Nüfusun en üst beşte biri, milli gelirin yarısını almaktadır. Diğer yandan, nüfusun %40’ı gelirden %15’in altında bir pay alırken, 2023 itibarıyla bu oran daha da düşmüştür. Kısaca, gelir dağılımındaki adaletsizlik giderek artmakta ve yoksul kesim sayısı yükselmektedir.
Sonuç olarak, bu veriler ışığında, Türkiye’de ailelerin çocuk sahibi olma isteğinin arttığını ancak maddi zorlukların bu isteğin önünde büyük bir engel oluşturduğunu görmekteyiz. Çalışanlar, geleceğe dair kaygılar taşırken, genç neslin yurtdışına gitme planları yapması da mevcut durumu daha da karmaşık hale getiriyor.
Evlenme yaşının yükselmesi ve çocuk yapma planlarının ertelenmesi de bu sosyal değişikliklerin sonucudur. Eğer bu olumsuz trend devam ederse, doğurganlık oranlarının daha da düşmesi ve nüfusun yaşlanması kaçınılmaz olacaktır.
Siyasi çekişmelerin ötesinde, gelir dağılımının dengelenmesi ve emekçilerin haklarının güvence altına alınması elzemdir. Tarım ve sanayi sektörlerinin de