Anayasa’nın 56. Maddesi ve Çevre Hakkı
Anayasa’nın 56. maddesi, “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir…” şeklinde bir düzenleme getirmektedir. Ancak, ne yazık ki, bu ilkenin hayata geçirilmesi, vatandaşların çevreyi koruma görevlerini yerine getirmelerini engelleyen çeşitli sorunlarla karşı karşıyadır. Bunun iki temel nedeni bulunmaktadır.
İlk olarak, bilimsel olarak kanıtlanmış çevresel zararlar ve ekolojik yıkım riskleri göz ardı edilerek gerçekleştirilen yatırımlara karşı yükselen itirazlara ve protestolara devlet şiddeti ile karşılık verilmektedir. Bu tedbirler kapsamında, gözaltılar, tutuklamalar ve polisin biber gazı kullanması gibi uygulamalar sıkça gündeme gelmektedir. İkinci olarak ise, yüksek bilirkişi ücretleri, çevre davalarının açılmasını engelleyici bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu konuyla ilgili bazı örnekler vermek gerekirse, 2020 yılında Seferihisar açıklarında meydana gelen büyük deprem neticesinde evsiz kalan depremzedeler için Bayraklı’da yapılaşmaya açılan ormanlık alan tartışmalara neden olmuştur. Orman vasfındaki 375 hektarlık arazi, 8903 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı ile orman statüsünden çıkarılmıştır. Bu kararın ardından, çevre örgütleri ve bireysel başvuru sahipleri, bölgenin doğal yapısının ve ekosistem dengesinin bozulacağı, kamu yararı ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle dava açmışlardır.
Burada dikkati çeken bir durum, Danıştay 8. Dairesi’nin söz konusu dava için 180 bin TL bilirkişi ücreti talep etmesidir. İzmir Barosu Avukatları’ndan Arif Ali Cangı, bu durumla alakalı olarak şunları belirtmiştir: “Danıştay 8. Dairesi 2024/5536 esas sayılı dosyada, bilirkişi incelemesi için 180.000 TL tutarında bir meblağın 10 gün içinde yatırılmasını talep etti. Türkiye’de yargılama sırasında bilirkişilere bu denli yüksek rakamların karara bağlanması gerçekten dehşet verici. Bu uygulamanın yanlış ve kabul edilemez olduğunu düşünüyorum…” Bu açıklama, çevre avukatlarının ve aktivistlerin yaşadığı sıkıntılara dikkat çekmektedir.
Bir başka örnek de, Arif Ali Cangı’nın Sinop Nükleer Enerji Santrali keşfiyle ilgili yaptığı sosyal medya paylaşımlarındadır. “NGS keşfi Ortada proje yok, keşif var” ifadesiyle dikkat çektiği meselede, iptal edilen Mitsubishi Heavy Industry ve AREVA firmalarının yapacağı nükleer santral projesine ilişkin ÇED kararının davasına verilecek 200 bin TL’lik bilirkişi ücreti, adeta bir skandal olarak nitelendirilmiştir. “Ortada proje yok, santrali yapacak yok, önceki masraflar dışında boşu boşuna 600.000,00 TL harcanacak. Yazıktır, günahtır” şeklindeki ifadeleri, bu durumun ciddiyetini ortaya koymaktadır.
Evet, bilirkişi ücretleri, adeta servet bedeline dönüşmüş ve yargılama gideri adı altında adalete erişimin önünde aşılmaz engeller oluşturmuştur. Adaletin ticarete dönüştüğü bu ortamda, yargı raporlarının müteahhit hesaplarına teslim edilmesi kabul edilemez bir durumdur. Bu, bir uyarı ve bir çağrıdır; hem yurttaşlık bilinci hem de hukuk onurunu korumak adına yapılması gerekenler vardır. Yaşamı savunan avukatlar ve çevreciler, bu mücadelede desteklenmeyi son derece hak etmektedir.
Onlara sahip çıkmak, yalnızca onların değil, bir bütün olarak toplumun ve gelecek nesillerin yaşamlarına olumlu katkılarda bulunmak anlamına gelmektedir. Bu konuda gerçekleştirilecek