Güzelliğin Değişen Algısı
Güzellik, tarih boyunca yalnızca estetik bir kavram olmaktan öte, kabul görme, beğenilme ve güçlü görünme gibi derin anlamlar taşıdı. Ancak günümüzde bu kavram, belki de hiç olmadığı kadar görünür, standart ve ulaşılması zor hale geldi. Güzellik, artık sadece aynada değil, birer ekran olan telefonlarımızda da şekilleniyor. Ancak ekranlarda gördüğümüz yüzler ve bedenler, ne derece gerçeklik payı taşımaktadır?
Sosyal medya, bireylerin kendilerini ifade edebilecekleri muazzam bir platform sunmasına rağmen, gün geçtikçe bu alan, mükemmelliğin dayatıldığı bir yarış pisti haline geldi. Herkesin ciltleri pürüzsüz, burunları simetrik, bel çizgileri ince ve saçları daima dalgalı. Ama bu mükemmellik nasıl elde ediliyor? Filtreler, uygulamalar, bazen de estetik operasyonlarla. Ancak bu dönüşümlerin arkasındaki çaba, acı ve çoğu zaman yapaylık çoğu kez göz ardı ediliyor.
Buna ek olarak, saklanan bu gerçekler sadece sahte bir görüntü yaratmıyor; aynı zamanda bireylerde sahte bir özgüven algısı oluşturuyor. Sosyal medya, ideal bedene ya da yüz hatlarına erişemediğimizi hissettiriyor. Gerçekte sağlıklı, enerjik ve dinamik hissetsek bile; aynada gördüğümüz görüntümüz, sosyal medya normlarının acımasız kıyaslamalarıyla sorgulanıyor. Burada tehlike, gizlenen gerçeklerin bizde bir eksiklik hissi yaratması. Ayna karşısında “Ben neden böyle görünmüyorum?” sorusuyla yüzleşmek zorunda kalıyoruz. Güzellik, “kendini iyi hissetmek”ten ziyade, “başkaları gibi görünme” isteğine dönüşüyor ve bu isteğin sonu asla yok.
Bu algı sorunu yalnızca bireyleri değil, sektörleri de etkilemektedir. Estetik dünyası artık bireyin ihtiyaçlarından çok, sosyal medya algoritmalarının belirlediği görsel standartları temel alıyor. Kliniklerde artık “kendinizi daha iyi hissetin” söylemi değil, “şu an trend olan yüz hatlarına sahip olun” demagojisi öne çıkmaktadır. Ne yazık ki, çoğu zaman bir kişi “hasta” değil, sosyal medya trendleri, kişinin neye ihtiyacı olduğunu belirlemekte.
Genç kızlar, aynı kaş şekilleri için sıraya girebilirken; erkekler yalnızca belirli bir çene hattına sahip olmak istiyor. Kadınlar benzer elmacık kemiklerine ve herkes aynı gülümsemeye imreniyor. Sanki bireysellik, bir şablona dönüşmüş durumda. Oysa gerçeklik, aynaya filtre ile değil, gözle bakıldığında başlar. Sabah uyanınca görülen yüzde, günün ilerleyen saatlerinde yorgun gözlerde ve gülüşteki kıvrımlarda saklıdır. Kendi yüzümüzle ve bedenimizle barışın sağlandığı yer, orasıdır.
Peki, bu duruma bir çözüm nedir? İlk olarak, sosyal medyayı asıl referans kaynağı olarak görmeyi bırakmalıyız. Gerçek güzellik, her zaman dijital olandan uzakta bir yerde durmaktadır. Bu durum, sağlıklı bir bedende, içten bir gülüşte ya da ruhsal bir huzurda ortaya çıkar. Elbette estetik uygulamalar ve bakım ritüelleri hayatımızda yer alabilir; ancak bu kararları alırken, “Buna gerçekten ihtiyaç duyuyor muyum?” sorusunu kendimize dürüstçe sormalıyız.
Sosyal medya hayatımızda yer alacak, bu kesin. Ancak orada sunulan güzellik tanımını sorgulamazsak, kendimize haksızlık yapmaya devam edeceğiz. Çünkü filtreli bir dünya içinde, filtrelenmemiş bir benlik taşımanın zorluğu her geçen gün artıyor. Belki de bu noktada kendimize sık sık şu soruyu sormalıyız: “Gerçekten böyle görünmek mi istiyorum yoksa böyle görünmem gerektiğine mi inanıyorum?” Gerçeklik, baş