Sinema tarihine damga vuran hukuk dramalarında bazı ortak temalar bulunur. Bu tür filmler, genellikle mahkeme salonuna sığdırılmış geniş bir tarihi, bir ulusu ya da toplumsal baskı noktalarını ele alır.
Hukuk, adalet ve mahremiyet gibi kavramlar, bu hikayelerde soru işareti haline gelir. Seyirci, ‘cürüm’ün ötesine bakmaya teşvik edilirken, adaletin, ahlakın ve hukukun hegemonya ve güç odaklarının kontrolü altındaki sıkıntılı yapısı bir kez daha gözler önüne serilir. Sonuç olarak, masumların nadiren adalet bulduğu, suçluların ise ‘hukukun’ kalıplarını manipüle ettiği bu absürt durum, insanları düşündürüyor.
Justin Triet’in yönetmenliğini üstlendiği ‘Anatomy of a Fall’ filminde, kocasının şüpheli ölümü ile suçlanan yazar Sandra’nın hikayesi anlatılmaktadır. Film, genel olarak mahkeme salonunda geçerken, sadece birkaç geri dönüş sahnesi ile kurgulanmaktadır. Triet’in titiz yönetimi, hikayenin ağırlığını ve bilinmezliklerini son derece başarılı bir şekilde yansıtıyor. İzleyici, cinayet soruşturmasının detaylarıyla birlikte, derin sorgulamalar arasında gidip gelmeye teşvik ediliyor.
Filmin ilk yarısı, Sandra’nın hedef alındığı bir cadı avı gibi de yorumlanabilir. Eşi Samuel ile yaşadığı, bazen şiddet içeren tartışmalar, sadakatsizlik iddiaları ve kariyerindeki başarılarla gelen kibir, onu bir olağan şüpheliden fazlası haline getiriyor. Ayrıca, olayın en yakın tanığı olan görme engelli oğlunun durumunu da Samuel’e yüklediğini anlıyoruz; bu durum, tanıklıklar ve ses kayıtlarıyla gün yüzüne çıkıyor.
Öykünün akışı, orta bölümde yaşanan bir geri dönüş ile belirgin şekilde değişiyor. Bu bölümde, Triet tüm sinema yeteneklerini kullanarak feminist bir bakış açısıyla karşısında bir saldırıya geçiyor. Senaristler Triet ve Arthur Harari, bu sefer Sandra’nın yanında duruyor ve seyirciyi silahların gerçek yoğunluğuna tanık ediyor. Bu cadı avı, başarılı bir kadın yazarın, cinsiyetinden ötürü suçlu sayıldığı karmaşık bir dünyayı eleştirerek son buluyor. Senaryonun en önemli başarısı ise, iki tema arasındaki ince dengeyi koruyabilmesinde yatıyor. İzleyici, yavaşça büyüyen merakla saf sorular arasında kaybolarak, adalet kavramının hem mümkün hem de imkansız boyutunu sorguluyor.
‘Anatomy of a Fall’ adlı film, ikircikli cadı salonundaki Sandra rolünde, Sandra Hüller’in güçlü bir performans sergileyerek zihinlerde kalıcı bir iz bırakıyor. Oğul Daniel karakterindeki Milo Machade Graner de, kırılgan fakat şüphe dolu bir karakter olarak mükemmel bir uyum sağlıyor. Görme engelli bir karakterin adalet metaforuyla birleşmesi, filme farklı bir derinlik katıyor. Avrupalı sinemaseverler, bu genç yeteneği uzun yıllar boyunca takip edecek gibi görünüyor.
‘Bir Düşüşün Anatomisi’, alaycı dili ve unutulmaz hikayesi ile türünün en öne çıkanları arasında yer alacak. 2024 yılında hem César hem de En İyi Özgün Senaryo Oscar’ını kazanmasıyla dikkat çeken bu film, izleyici için değerli bir hikaye sunacak. İzledikten sonra, “Adalet yok, hukuk ölü, ahlak gücün uşağı” nidalarının kulaklarıma çınlamasını engellemeye çalışacağım.
Unutmamalı
- 12 Angry Men / 1957 / Sidney Lumet